Dostça bir tartışma ve yapıcı bir eleştirinin, eğer karşılıklı olarak hakkı verilebilirse CHP’ye zarar vermeyeceğine, tam tersine katkıda bulunacağına inanıyorum. Böyle bir tartışma yapmanın önemi de nedeni de açıktır; CHP hiç kuşkusuz dinci-faşizan bir diktatörlüğe doğru sürüklenen Türkiye’nin en önemli partisidir. Önemlidir çünkü; bu süreklenişi durduracak en büyük potansiyele, güce, tarihsel köklere ve örgütsel yapıya sahip parti CHP’dir. Muhalefet alanının amiral gemisidir.
CHP’nin siyaset ve muhalefet yapma tarzındaki temel sorunu şudur; ana muhalefet partisi sağcı-muhafazakar eleştirinin ağır şekilde etkisi altında kalarak rota belirlemeye çalışıyor. Derin bir özgüven yitimi ve tuhaf bir suçluluk kompleksinden kaynaklandığını söyleyebiyeceğimiz bu hastalıklı tutumdan kurtulmadan, CHP’nin etkili bir muhalefet hattı geliştirmesi çok zordur.
CHP yönetimi, kendi sözünü ve hangi siyasal hedefler için mücadele ettiğini değil, öncelikle sağcı-dinci çevrelerin kendisi hakkında ne söylediğine bakarak, dolayısıyla sürekli savunma hattında kalan bir siyaset yürütüyor. Aynı tutumun bir sonucu olarak, kendisini adeta cumhuriyetin bütün kötülüklerinin sorumlusu gibi görüyor. Durum böyle olunca, dosta düşmana da değiştiğini kanıtlamaya çalışıyor.
CHP, dincilere karşı “din düşmanı” olmadığını, liberallere karşı “demokrat” olduğunu, piyasacılara karşı “servet düşmanı” olmadığını kanıtlamaya çalışmak gibi saçma, bütün enerjisini emen ve sözünü söylemesini engelleyen beyhude bir çaba içinde. Öyle ki, 15 Temmuz’dan sonra “darbeci” olmadığını kanıtlamak için Yenikapı’ya giderken bu kez dincilerin diğer kanadı ikinci darbeyi (20 Temmuz) yapıyordu. Kendini kanıtlama çabaları ise hiçbir işe yaramadı ve beklendiği gibi AKP şimdi, CHP’yi yine “darbeci” ve Fethullahçı olmakla suçluyor.
Oysa, söz konusu eleştirilerin hiçbir değeri ve önemi yoktu, olmayacak da.. Çünkü, yakın zamana kadar liberallerin de desteğini alan bu eleştirilerin esası yalana, demogojiye ve tarihsel gerçeklerin çarpıtılmasına dayanıyor. Bir kara propaganda olmanın ötesine geçemiyor. Ancak, gerçek durum böyle olmasına karşın, CHP üzerinde sanıldığından çok daha fazla etkili olduğu da açık. Dahası, gerçek durum parti kadroları tarafından kitlelere bir türlü anlatılamıyor.
Bu “anlatamama” halinin nedeni beceriksizlik değildir. Nedeni, siyaset ve muhalefet yapma tarzındadır. Dolayısıyla bu ‘tarz-ı siyaseti’ değiştirmeden söz konusu gerçeği etkili, sonuç alıcı ve iktidar çevrelerini sarsacak şekilde ortaya koymak da mümkün değildir.
CHP’nin en büyük örgütsel ve siyasal sorunu ise, bu partiye oy veren yurttaşların beklentileri ile parti yönetiminin siyaset tarzı ve önde gelen kadrolarının ideolojik profili arasındaki mesafenin bir uçuruma dönüşmeye başlamasıdır. CHP kavga edilmesi gereken yerde uzlaşma aramaktadır. Oysa bugün uzlaşmaya değil, mücadele etmeye ihtiyaç var. Uzlaşma halkla sağlanmalı, muhafazakar ve merkez sağdaki seçmene güven verilmeye çalışılmalıdır.
Örneğin; ülke iç savaşa doğru sürüklenir ve CHP’nin de içinde yer aldığı toplumsal-kültürel havzanın bütün varlık gerekçelerine saldırılırken, “Biz imam hatipleri kuran partiyiz” diyerek muhalefet yapmaya çalışmak, yenilgiyi kabul etmek demektir.
Aynı şekilde, dünyada neo-liberal politikalar iflas etmiş ve kapitalist dünyada Keynesyen politikalara geri dönüş arayışları sürerken, örneğin Batılı sosyal demokrat partiler (İngiliz İşçi Partisi gibi) artık açıkça kamulaştırmayı savunurken, “gerekirse özelleştirme de yapılır” diyen bir muhalefet, bugünün dünyasında “sol” da olamaz, “halkçı” da...
Sağın dilini kullanmak, gerici sermaye partilerinin tezlerini kimi revizyonlarla sahiplenmek, toplumdaki muhafazakarlığa ve liberal şarlatanlığa göz kırpmak, ancak karşı tarafı doğrulamaktır. Dolayısıyla bu tutum, bırakın genel olarak halkı, kendi seçmeninden de destek görmeyecektir. Bu muhalefet tarzı dindar ya da muhafazakar yurttaşların size saygı duymasını da sağlamayacak, tam tersine güvensizliğe yol açacaktır.