MHP Genel Başkan Adayı Süleyman Servet Sazak, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada 15 Temmuz darbe girişimini ve sonrası gelişmeleri değerlendirdiği açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Bugün Türkiye, din sata sata palazlanmış bir Ebu Leheb’in ve imani saiklerle kendisine sığınmış Ebu Cehillerin; İslam dışı, insanlık dışı zulmü ile karşı karşıya kalmıştır. Türk’e düşmanlığı imandan sayan bu deccal ordusu’nun; cehaletin kör gözünden, taassubun vahşet şevkinden ve siyasetin koltuk cezbesinden kendisine mevziler kazanmasına maalesef “siyaset imamlarınca” göz yumulmuştur. Hatırlatmak isterim ki; cemaatlerin siyasi figür haline getirilmesi, bağlılarının militanlaşması demektir. Netice itibariyle 15 Temmuz; dini makyajlarla devşirilmiş özlemlerin, Türk’e düşman, İslam’a düşman, insana düşman hainlerin elinde silaha dönüşmüş, tanka dönüşmüş, topa dönüşmüş neticesidir.
İman inşa ederken Kuran-i retorikten ve hadislerin yol göstericiliğinden başka başvurulan her kaynak ya siyasidir ya da ‘harici’. Kuran ve Hadis ile Müslüman arasına şeyhlerden ve hocalardan oluşmuş duvarlar örerseniz; iblisin mümin maskesi takmasına ve silah kuşanmasına imkân vermiş olursunuz.
İmani bilgi, Siyasetçi İslam’ın tekelinden mutlaka kurtarılmalıdır. Kurtarılmalıdır… Çünkü Siyasetçi İslam; paraya çevrilebilir, mevziye çevrilebilir, silaha çevrilebilir bilginin dışında hiçbir imani hakikate itibar etmez. Siyasetçi İslam’ın öngördüğü ‘mümin’ profesyonel bir Müslüman tipidir ve imanı cebindeki dolara endekslidir. Sermaye profesyonelidir onlar; dolarları yönetir, dolarla yönetilirler. Kimse unutmasın ki; maaşlı imamların lütfettiği imanla, gidilecek bir cennet yoktur. Yakın zamanlarda yaşadığımız Ortadoğu tecrübesi göstermiştir ki Siyasetçi İslam; KURAN-İ İSLAM’dan, Muhammed-i ahlaktan kopmuş coğrafyaların çocuğudur.
Dini figürlerin siyasi aktör haline getirilmesi; Müslüman’ı da İslam’ı da, uluslararası oyuncuların kullanımına takdim etmektir. Bu yüzden Ortadoğulu coğrafyalarda İsa pazarlamanın zorluğunu bilen emperyal oyun kurucular, hedef aldıkları ülkelerde kendileri olarak yer almazlar. Mutlaka kullanabilecekleri, dini karakterli yerli oyuncuların arkasında saf tutarak yer alırlar; çıkarılan ses yerli, ancak tezgâh uluslararasıdır. Bugün yaşananların teorik arka planında bu çarpık siyaset-cemaat flörtü bulunmaktadır.
Siyaset aktörleri, dini yapılardan elini çekmediği ve ‘bizim cemaattendir’in yerine liyakat oturtulmadığı sürece benzer facialar kaçınılmazdır. Siyaset kurumu unutmamalıdır ki; gözü dönmüş bir cemaatin tasfiyesinin yolu “bir başka cemaate” teslim olmak değildir.
15 Temmuz faciası göstermiştir ki Türkiye bütün kurumlarıyla bu cemaatçi-siyaset yapılanmasından arınmalı ve bu eli kanlı örgütün siyaset bürokrasisindeki uzantıları mutlaka deşifre edilmelidir. Ancak bu arınmanın yöntemi ahlaki düşmüşlüğe tekabül eden ispiyon mekanizması olmamalıdır. Bugün ispiyon mekanizmasıyla sürdürülen bürokratik temizlik; mutlaka somut bilgi, belge ve tanıklar eşliğinde yürütülmeli yeni bireysel çöküşlere ve sosyal yaralanışlara sebebiyet vermemelidir.
Siyasi Saiklerle
Muhtarlar Toplantısı’nda hatırlanmış DEVLET AKLI,
“Türk Bayrağı tahrik unsurudur”a indirgenmiş MİLLİ AKIL,
“Fetö’nün üç harflileri vardır”da simgeleşmiş MÜMİN AKIL; mutlaka temsil seviyelerine yükseltilmeli, RASYONEL AKLIN öncülüğünde yeniden birbiriyle barıştırılmalı ve Türk Milletinin yarınına yön vermelidir.
Kimse unutmasın ki;
“Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.”
“Bugün Türkiye, din sata sata palazlanmış bir Ebu Leheb’in ve imani saiklerle kendisine sığınmış Ebu Cehillerin; İslam dışı, insanlık dışı zulmü ile karşı karşıya kalmıştır. Türk’e düşmanlığı imandan sayan bu deccal ordusu’nun; cehaletin kör gözünden, taassubun vahşet şevkinden ve siyasetin koltuk cezbesinden kendisine mevziler kazanmasına maalesef “siyaset imamlarınca” göz yumulmuştur. Hatırlatmak isterim ki; cemaatlerin siyasi figür haline getirilmesi, bağlılarının militanlaşması demektir. Netice itibariyle 15 Temmuz; dini makyajlarla devşirilmiş özlemlerin, Türk’e düşman, İslam’a düşman, insana düşman hainlerin elinde silaha dönüşmüş, tanka dönüşmüş, topa dönüşmüş neticesidir.
İman inşa ederken Kuran-i retorikten ve hadislerin yol göstericiliğinden başka başvurulan her kaynak ya siyasidir ya da ‘harici’. Kuran ve Hadis ile Müslüman arasına şeyhlerden ve hocalardan oluşmuş duvarlar örerseniz; iblisin mümin maskesi takmasına ve silah kuşanmasına imkân vermiş olursunuz.
İmani bilgi, Siyasetçi İslam’ın tekelinden mutlaka kurtarılmalıdır. Kurtarılmalıdır… Çünkü Siyasetçi İslam; paraya çevrilebilir, mevziye çevrilebilir, silaha çevrilebilir bilginin dışında hiçbir imani hakikate itibar etmez. Siyasetçi İslam’ın öngördüğü ‘mümin’ profesyonel bir Müslüman tipidir ve imanı cebindeki dolara endekslidir. Sermaye profesyonelidir onlar; dolarları yönetir, dolarla yönetilirler. Kimse unutmasın ki; maaşlı imamların lütfettiği imanla, gidilecek bir cennet yoktur. Yakın zamanlarda yaşadığımız Ortadoğu tecrübesi göstermiştir ki Siyasetçi İslam; KURAN-İ İSLAM’dan, Muhammed-i ahlaktan kopmuş coğrafyaların çocuğudur.
Dini figürlerin siyasi aktör haline getirilmesi; Müslüman’ı da İslam’ı da, uluslararası oyuncuların kullanımına takdim etmektir. Bu yüzden Ortadoğulu coğrafyalarda İsa pazarlamanın zorluğunu bilen emperyal oyun kurucular, hedef aldıkları ülkelerde kendileri olarak yer almazlar. Mutlaka kullanabilecekleri, dini karakterli yerli oyuncuların arkasında saf tutarak yer alırlar; çıkarılan ses yerli, ancak tezgâh uluslararasıdır. Bugün yaşananların teorik arka planında bu çarpık siyaset-cemaat flörtü bulunmaktadır.
Siyaset aktörleri, dini yapılardan elini çekmediği ve ‘bizim cemaattendir’in yerine liyakat oturtulmadığı sürece benzer facialar kaçınılmazdır. Siyaset kurumu unutmamalıdır ki; gözü dönmüş bir cemaatin tasfiyesinin yolu “bir başka cemaate” teslim olmak değildir.
15 Temmuz faciası göstermiştir ki Türkiye bütün kurumlarıyla bu cemaatçi-siyaset yapılanmasından arınmalı ve bu eli kanlı örgütün siyaset bürokrasisindeki uzantıları mutlaka deşifre edilmelidir. Ancak bu arınmanın yöntemi ahlaki düşmüşlüğe tekabül eden ispiyon mekanizması olmamalıdır. Bugün ispiyon mekanizmasıyla sürdürülen bürokratik temizlik; mutlaka somut bilgi, belge ve tanıklar eşliğinde yürütülmeli yeni bireysel çöküşlere ve sosyal yaralanışlara sebebiyet vermemelidir.
Siyasi Saiklerle
Muhtarlar Toplantısı’nda hatırlanmış DEVLET AKLI,
“Türk Bayrağı tahrik unsurudur”a indirgenmiş MİLLİ AKIL,
“Fetö’nün üç harflileri vardır”da simgeleşmiş MÜMİN AKIL; mutlaka temsil seviyelerine yükseltilmeli, RASYONEL AKLIN öncülüğünde yeniden birbiriyle barıştırılmalı ve Türk Milletinin yarınına yön vermelidir.
Kimse unutmasın ki;
“Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.”