Bizler Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) ve Kumpas Mağdurları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (KUMPASDER) ile sanık avukatları olarak; soruşturma süreciyle birlikte yaklaşık 6 yıldır süren 28 Şubat Kumpas Davası’nın geldiği nokta ve bu davada yargılanan silah arkadaşlarımızın / müvekkillerimizin durumu konusunda kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla böyle bir basın açıklamasını zorunlu görmüş bulunuyoruz. İçeriği kamuoyundan özellikle kaçırılan, buna mukabil belli çevrelerce yoğun propagandalarla karalanarak topluma yansıtılan 28 Şubat Kumpas Davası’nda, bilindiği gibi, geçtiğimiz 21 Aralık 2017 tarihinde savcılık mütalaası verildi. Buna göre toplam 93 duruşmanın sadece son beşine katılan Savcı Mehmet Hanefi YILDIRIM, 99 sanıktan 60’ının ağırlaştırılmış müebbet ile cezalandırılmasını, 39’unun beraatını talep etmiştir. Böylece Sayın Savcının aylarca süren savunmaları hiç okumadığı ya da hiç dikkate almayıp uydurma, üretilmiş ve tahrif edilmiş belgelerle hazırlanan mevcut iddianame üzerinden mütalâasını hazırladığı görülmektedir. Önümüzdeki pazartesi gününden, yani 08 Ocak 2018›den itibaren gerek bu kumpasın mağdurları gerekse onların avukatları olarak nihai savunmalar başlayacaktır. Bu vesileyle, sizlere ve sizlerin aracılığıyla Türk kamuoyuna bu kumpas davaya ilişkin bazı temel bilgiler sunmak ve bütün diğerleri gibi tam bir FETÖ kumpası olduğu çok açık olan 28 Şubat Davası hakkında bazı kaygılarımızı aktarmak istiyoruz. 28 Şubat soruşturması, Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Amirallere Suikast, Askeri Casusluk vb. kumpas davalar zincirinin son halkası olarak, 28 Şubat döneminin başbakanı merhum Necmettin Erbakan’ın 2011 yılında vefatı ile başlatılmıştır. Ne gariptir ki, merhum Erbakan’ın yaşadığı müddetçe hiçbir yerde ve hiçbir şekilde darbe olarak tanımlamadığı, suçlamadığı, şikâyetçi olmadığı bir “istifa” olayı, vefatının hemen ertesinde başlatılan “darbe” söylentileriyle soruşturmaya dönüştürülmüştür. Soruşturma daha başlangıçta usulsüz olarak başlatılmıştır. Zira daha önce aynı konuda Hasan Celal GÜZEL’in 1997 yılında DGM Savcılığına yaptığı şikayet üzerine verilen ve kesinleşen Kovuşturmaya Yer Olmadığı kararına rağmen söz konusu karar kaldırılmadan yeniden soruşturma açılmıştır. Soruşturma kumpası; Fethullahçı olduğu için 1997’de Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilen Bnb.Tamer TATAR, İstanbul Cumhuriyet Savcılığında görevli Balyoz kumpasının tezgâhçılarından firari FETÖ’cü savcı Fikret SEÇEN, yine Balyoz kumpasının FETÖ’cü hâkimlerinden Mehmet HAMZAÇEBİ, Mehmet ERDOĞAN ve Vedat DALDA; dönemin Ankara Cumhuriyet Savcısı Mustafa BİLGİLİ ve yardımcısı Kemal ÇETİN; Genelkurmay Adli Müşaviri ihraç edilen eski Albay Muharrem KÖSE; halen firari FETÖ’cü TÜBİTAK görevlisi Ünal TATAR başkanlığındaki bilirkişi heyeti ve Ankara adliyesindeki Muhammet ALABAŞ, Mustafa KARATAY, Halil İbrahim KÜTÜK gibi ve daha adlarını burada sayamadığımız bir grup FETÖ’cü hâkim tarafından el ele - kafa kafaya vererek hazırlanıp kotarılmıştır. Bu hazırlığı müteakip Ankara Cumhuriyet Savcısı Mustafa BİLGİLİ 12 Nisan 2012 tarihinde düğmeye basmış, dönemin Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay’daki neredeyse bütün generallerle birlikte davanın tek sivil sanığı olan YÖK Başkanının bulunduğu 103 kişiyi dalgalar halinde davaya dahil etmiş, bunlardan 76’sı tutuklanmış ve cezaevine konmuştur.Peki, kimdir bu davanın savcısı ve iddianamesini yazan Mustafa BİLGİLİ? Bu şahıs kamuoyunda Kozmik Oda olarak bilinen soruşturmayı yürüten, aynı zamanda 15 Temmuz ihanet kalkışmasından sonra ortadan kaybolan, FETÖ’cü olduğu iddiasıyla aranan, meslekten atılan, 15 Temmuz’dan 4 ay sonra da sahte bir kimlikle yakalanan kişidir. Halen 1 yıldan fazla bir süredir cezaevindedir. Ergenekon kumpasında Zekeriya ÖZ, Balyoz Kumpasında Fikret SEÇEN neyse 28 Şubat kumpasında da Mustafa BİLGİLİ odur. Özetle; bu süreçte “hukuki pozisyon” anlamında aklınıza gelebilecek kişilerin neredeyse tamamı 15 Temmuz olayından sonra FETÖ’yle irtibatlı ve iltisaklı oldukları gerekçesiyle meslekten ihraç edilmiş ve tutuklanmışlardır.Büyük bir kısmı halen cezaevinde olup, 2-3 kişi firaridir. (Hatta, dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Muharrem KÖSE’nin 15 Temmuz darbe girişiminde bizzat planlayıcıları arasında olduğu anlaşılmıştır.) Durum bu iken, yani bu davanın tam bir FETÖ kumpası olduğu gün gibi açığa çıkmışken; tıpkı Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk ve diğer kumpas davalarla birebir örtüşen özellikler görülüyorken; iddianamesi bile terörist olarak yargılanan bir şahıs tarafından kaleme alınmışken, hâlâ bu şahsın hazırladığı iddianameye birebir sadık kalarak ısrarla bu davayı devam ettirme çabasını; dahası, 60 kişinin “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” ile cezalandırılmak istenmesini hukuk ve insanlık vicdanı açısından çok acı ve vahim olarak niteliyoruz. Ancak şimdi belki de hukuk açısından en az bunun kadar vahim birkaç hususa daha değineceğiz: Öncelikle şunu belirtelim: Savunma avukatları olarak bizler, mahkemenin başladığı ilk gün mahkeme heyetine bir itirazda bulunmuştuk. İtirazımız, bu mahkemenin bu duruşmaya bakma yetkisi olmadığı yönündeydi. Sanıklar arasında dönemin Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının bulunması, yasalarımız çerçevesinde yargılama merciinin Anayasa Mahkemesi olmasını gerektiriyordu. İlker Başbuğ Paşa örneğini de vererek bu durumu defalarca dile getirdik. Şimdiki savcıdan bir önceki duruşma savcısının da bizi haklı bulan ve mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerektiğine ilişkin ara mütalâalarına rağmen mahkeme her defasında talebimizi geri çevirdi. Bunu önemli bir husus olarak bilgilerinize sunuyoruz. İşin bir başka vahim boyutu da şudur: Bir savcı, normalde iddianamesini hazırlarken sanıklar lehine olabilecek bilgileri de iddianameye koymakla yükümlüdür. Ancak iddianamenin kabulü ve davanın seyri sırasında görülmüştür ki, FETÖ sanığı Bilgili 28 Şubat sanıkları lehine olan hiçbir belgeyi iddianameye almamış, hatta bir kısmını bilerek sümen altı etmiştir. Örneğin, adı “28 Şubat” olan 1309 sayfalık iddianamede; - 406 Sayılı MGK kararlarına, - 28 Şubat MGK Kararlarıyla ilgili Bakanlar Kurulu Toplantı Tutanağına, - Başbakan Erbakan’ın 28 Şubat kararlarıyla ilgili Başbakanlık Direktifine, - İçişleri ve Adalet Bakanlıklarının yayınladığı irticayla mücadele genelgelerine, - Altında Bakanlar Kurulu’nun imzası bulunan ve irticai faaliyetlerin terör ile birlikte ülkemize yönelik 1 numaralı “iç tehdit” olduğunu belirten Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB)’ne, - O dönemde MİT ve Emniyet’in irticaya ilişkin binlerce sayfalık raporlarına, - 54’üncü hükümetten itibaren 14 Aralık 2010 tarihine kadar görev yapan hükümetlerin Başbakanlık Müsteşar ve Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Başkanlığında oluşturulan ve Batı Çalışma Grubu (BÇG) ile aynı görevi yapan Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTTK) / (BUTTK Merkezi)’nun yapmış oldukları toplantılarda almış oldukları kararlara, - Merhum Başbakan Erbakan’ın istifa dilekçesine ve istifa sonrası kamuoyunu bilgilendirmek üzere Yardımcısı Tansu Çiller ve Hükûmeti dışarıdan destekleyen BBP Genel Bşk. Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte kameralar karşısına geçerek yaptığı basın açıklamasına, - Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’in 28 Şubat’ın darbe olmadığı konusundaki beyanlarına, vs. bunların hiç birine tek kelime ile bile değinilmemiştir. Böyle bir 28 Şubat iddianamesi olur mu?Buna mukabil FETÖ’cü savcı Bilgili’nin sırf suç ve suçlu yaratmak için evraklarda tahrifat yaptığı, belgeler üzerinde oynadığı, düzmece belgeleri kanıt diye gösterdiği, hatta ifadesine başvurduğu bazı sanıkları diğerleri aleyhinde ifade vermek üzere korkutup baskı altına aldığı açığa çıkmıştır. Ve yine işin garibi, 28 Şubat hadisesi 1997 yılında yaşanmasına rağmen, bu tarihten 10 yıl önceki ya da 10 yıl sonraki olaylar bile iddianamede yer almıştır. İşte müvekkillerimiz, silah arkadaşlarımız “iddianame” adı verilen böyle bir “şey”le yargılanmakta ve cezalandırılmaları istenmektedir. Değerli Basın Mensupları, Her şeyden önce bu dava sözde bir “darbe” davasıdır. 54’ncü Hükûmet’in cebren devrildiği iddia edilmektedir. Cebir kullanılmasının tek kanıtı olarak tankların Sincan’a yürütülmesi gösterilmektedir.Oysa; 1960’lı yıllardan 1997 yılına gelinceye kadar, tanklar Mürted / Akıncı Hava Üssünü koruma görevi nedeniyle, aynı yolu defalarca kullanmış, tankların Sincan’dan hiçbir geçişine o güne kadar darbe yakıştırması yapılmamıştır. Gerçekçi bir durum değerlendirmesi yapıldığında tankların darbe için kullanılması esnasında, şehir dışına doğru değil, şehir merkezine doğru hareket ettiği, darbecilerin şehir merkezini ele geçirmek isteyeceği açıkça görülür. Nitekim, anılan durumun gerçekçi kanıtı da 15 Temmuz’da FETÖ Terör Örgütünün darbe girişimi esnasında, tankların şehir merkezlerinde masum halkın üzerine sürülmesi şeklinde kullanılmasıdır. Oysa; 28 Şubat’la ilgili olarak tanklar kimseye fiziki olarak en ufak bir zarar vermemiştir. Bütün bu olaylar göz önünde alındığında, bu dava ile ilgili durumu biraz değerlendirenler açısından vicdanlar yaralanmaktadır. Bu da doğal olarak her zaman hak, hukuk ve adaletin tecelli etmesini isteyen Yüce Türk Milletinin vicdanını yaralamaktadır. Tabii bu durumda hukuken mağdur kişiler olsa olsa dönemin hükûmet yetkilileri, yani Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri olması gerekir. Oysa davaya tanık olarak gelen hükümet yetkililerinin çok büyük çoğunluğu mağduriyetini beyan etmemiş, şikâyetçi de olmamıştır. Buna mukabil mahkemeye her gün “mağdur” sıfatıyla birçok kişinin başvurduğu görülmektedir. Hatta öyle ki, olay tarihinde henüz 12, 14 yaşında çocuk olanlar bile müşteki olarak başvurmuşlar ve ne yazık ki mahkeme bunların müştekiliklerini kabul etmiştir. Çoğunluğu kadın olan bu mağdurlar o dönemde kıyafetleri nedeniyle okula gidemediklerini ya da işten ayrılmak durumunda kaldıklarını ifade etmektedirler. Yani bu dava “darbe” davası olmaktan çıkıp “kılık kıyafet” davası haline gelmiştir. Dolayısıyla bir intikam, öç alma hadisesi halini almıştır. Eğer bu dava kılık kıyafetle ilgili bir dava ise o halde silah arkadaşlarımızın / müvekkillerimizin bu davada yargılanmaları kadar abes bir durum olamaz.Nitekim duruşmalara tanık olarak gelen eski başbakanlardan Mesut YILMAZ bir müşteki avukatının “o dönemde kadınların türbanla işe ya da okula gidilemediğini” söyleyince “Bu sanıkların türbanla ne ilgisi var? Bunlar asker kişiler... Yasaları onlar mı çıkardı? Meclis olarak biz çıkardık ve bir sorumlu aranacaksa siyasi olarak biziz” demiştir. Öte yandan hukukta çok açık olan bir husus “suçun şahsiliği ve doğrudan zarar görmüş olma” ilkesidir. Bu anlamda da davaya müşteki olarak katılan kişilerin biri bile “ben şu sanıktan doğrudan zarar gördüm, o kişiden şikâyetçiyim” diyememiştir. Tabii bütün bunlar bilinmesine rağmen, bugüne kadarki 93 duruşmadan sadece son 5’ine katılan Sayın Savcı, 21 Aralık 2017 tarihindeki son duruşmada, FETÖ’cü eski savcı Mustafa Bilgili’nin hazırlamış olduğu iddianameyi aynen kullanarak bir mütalâa vermiş, ardından 60 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep etmiştir. Bu durum, geçen 5 yılda ya da 93 duruşmada sanıkların ve sanık avukatlarının yaptıkları savunmaların, dinlenen tanık ifadelerinin ve mahkemeye sunulan lehteki delillerin yok sayılması anlamına gelmektedir. Bu durum hukuk ve adalet adına çok üzücüdür. Zira bu davanın baştan itibaren bir FETÖ tezgâhı olduğu kamuoyunun malumudur.Değerli Basın Mensupları, Özetle; yukarıda saydığımız hususlar çerçevesinde 6’ncı yılına giren 28 Şubat kumpas davasının sadece hukuksal açıdan değil, her yönüyle sakat, tutarsız ve tam bir FETÖ kumpası olduğunun altını tekrar çizerek vurguluyoruz. Bizler Türkiye Emekli Subaylar Derneği, Kumpas Mağdurları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ve sanık avukatları olarak, 28 Şubat kumpasının sanığı değil artık mağduru haline gelen silah arkadaşlarımız ve müvekkillerimiz adına, açıklamamızı son söz olarak şu talebimizle kapatıyoruz: Bu davanın bir FETÖ kumpası olduğu apaçık ortada olduğundan, yeni mağduriyetler yaratılmadan bir an önce düşürülerek sonuçlandırılmasıdır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Gündem
06 Ocak 2018 - 20:50
Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) ve Kumpas Mağdurları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (KUMPASDER),Basın Açıklaması
Gündem
06 Ocak 2018 - 20:50
TÜRKİYE EMEKLİ SUBAYLAR DERNEĞİ (TESUD), KUMPAS MAĞDURLARI YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ (KUMPASDER) ve 28 ŞUBAT KUMPAS DAVASI MAĞDURU SANIK AVUKATLARINCA ORTAK BASIN AÇIKLAMASI DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI,
İlginizi Çekebilir